“Küresel Sözleşme" oluşturma amacı ile 1995 yılında Kopenhag’da toplanılmış olan zirvede ilk deklare edilmiştir. Kopenhag’da gerçekleştirilmiş olan zirvenin temel ana başlığı toplumsal kalkınma olmuştur. Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleştirilmiş olan zirvede toplumsal kalkınmanın hedeflenen gibi sağlanabilmesi için küresel amaçların bir sözleşmeye bağlanması kararlaştırılmıştır.
Toplumsal kalkınma ile ilk olarak refah seviyesi arttırılarak yoksulluğun azaltılması hedeflenmiştir. İnsanlığın yoksulluğu ortadan kaldırılması etik, sosyal, politik ve ekonomik bir sorumluluğu olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda yoksulluğun sonlandırılması sorumluluğu ile serbest piyasa felsefesi bağdaştırılarak özel sektörleri de fedakarlığa davet etmişlerdir. Toplumdan alınanların topluma iade edilmesi felsefesi yerleştirilmiştir. Toplumsal kalkınma amacına ulaşmak adına Küresel İlkeler Sözleşmesi kurulmuştur.
Sözleşme ile hem sürdürülebilirlik sağlanmakta hem de paylaşılan bir küresel kalkınma kültürü oluşturulması teşvik edilmektedir. Sözleşme ile sorumlu yatırım anlayışı geliştirilmiştir. Sorumlu yatırımdan faydalanmak isteyen şirketlerin iş modelleri bu sayede sorumluluk sahibi üretim anlayışına dönüş yapmaya başlamıştır.
Birleşmiş Milletler tarafından hem incelenen hem yayınlanan bir sözleşme olması nedeni ile uluslararası arenada kabul gören standartlar oluşmuştur. Sözleşmeye özel sektör taraf olabilmektedir. Dünya üzerindeki en popüler gönüllü sorumluluk girişimi olarak kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) öncülüğünde gerçekleştirilmekte olan sözleşmeye birçok kurum ve kuruluş taraf olmuştur. Sözleşme, 2021 yılı itibariyle 160'tan fazla ülkede 9.500'den fazla imzacıya sahip olmuştur.
Birleşmiş Milletler Küresel Sözleşmesi’ne Neden İmzacısı Olmalılar?
Şirketler, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi imzacısı olarak birçok avantajdan faydalanma imkânı yakalayabilmektedirler. Dünyanın en büyük gönüllü sorumluluk girişiminde var olarak hem görünürlük hemde yatırımcı bulma imkânı yakalamaktadırlar. Aynı zamanda şirket olarak kurumsal sürdürülebilirlik hedeflerini sağlamak adına adım atıldığı duyurularak kurumsal kimlik itibarı güçlendirilmiş olacaktır. Yeni teknolojilerin keşfedilerek maliyet fayda sağlanıyor olmasının yanı sıra sıfır atık hedefi gibi hedefler konularak hammadde tedarik sorunu da çözülmektedir.
Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen tek kurumsal sürdürülebilirlik platformu olması ise başka bir önemli noktadır. Böylece uluslararası standartlara uygun denetim ve üretim yaptığını, toplumun mevcut problemlerine duyarlı olduğunu şirketler kolayca kanıtlayabilmektedir. Şüphe uyandırmayacak bir hassasiyet durumu göstergesi olduğu için şirketlere duyulan güven ve saygı artmaktadır.
Sözleşmenin oluşturduğu farklı farklı sektör ağlarına ulaşılarak aslında sürdürülebilirlik alanında hem yeni gelişmeler öğrenilmekte hemde yeni işbirlikleri sağlanmaktadır. Sürdürülebilirlik alanındaki en iyi uygulamalar paylaşılmaktadır. Bu sayede şirketlerin sağladıkları başarılar görünür kılınmaktadır. Toplum nezdinde olumlu bir algı yaratacak olan bu gösterim ile kurumsal itibara olan ilgili ve alaka artış gösterecektir.
Sonuç olarak, Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulmuş ve kullanım alanı genişletilmiş olan Birleşmiş Milletler Küresel Sözleşmesi ile sürdürülebilir kalkınma hedefleri olarak geçmekte olan 2030 hedeflerine ulaşılmaktadır. Hedeflere ulaşabilmek adına olmazsa olmaz bir değere sahip olan sözleşme şuan için küresel ölçekte en çok kabul gören sorumlu yatırım kılavuzu olmasının yanı sıra şirketlerin işbirlikleri sağlayabildikleri en büyük ölçekli kurumsal platformdur. Toplum nezdin net pozitif algı anlayışında olan şirketler için olmazsa olmaz bir öneme ve değere sahiptir.
Yazar:
Rojda Bayındır
Kaynakça :