top of page
  • Yazarın fotoğrafı1/1

17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklık ile Mücadele Günü Nedir?

Güncelleme tarihi: 29 Tem 2022


1994'te Birleşmiş Milletler, çevre ve kalkınmayı sürdürülebilir arazi yönetimine bağlayan bir sözleşme oluşturmuştur. Sözleşmenin imzalanması ile hükümetleri bağlayan bir yasal prosedür hayata geçmiştir. Konu hakkında yasal olarak bağlayıcı özelliği olan tek uluslararası anlaşmadır. 17 Haziran 1997’de "Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü" kapsamında Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) yayımlanmıştır. Sözleşmeyi uygulamak üzere birçok ortak kuruluş belirlenmiştir. 2017’den bu yana kuraklık etkilerini azaltmak ve acil eylem planlarını hayata geçirmek için üzere 70 ülke desteklenmiştir. Bu yıl İspanya’nın başkenti Madrid’in ev sahipliği yapacağı Dünya Çölleşme ve Kurallıkla Mücadele Günü’nün teması “Rising Up From Drought Together” olmuştur. Türkçe anlamı ‘’Kuraklıktan Birlikte Kalkmak’’ olan slogan ile kuraklığa dikkat çekmek ve farkındalık yaratılarak kuraklığa neden olan davranış biçimlerinin önüne geçilmek istenmektedir.


Dünya Çölleşme ve Kuraklık ile Mücadele Günü ile Neler Amaçlanmaktadır?


Dünya Çölleşme ve Kurallıkla Mücadele Günü ile üç amaca ulaşmak üzere çalışılmaktadır. Öncelikli olarak, çölleşme ve kurallık için farkındalık yaratılmak istenmektedir. Dolayısı ile toplumların ve devletlerin bilinçlenmesi sağlanacaktır. İkincil hedef ise, kuraklık hakkında farkındalık yaratılmak istenmektedir. Bunun için topluca hareket edilmesi gerektiği bildirilmiştir. Toplum nezdinde çölleşme ve kuraklık ile mücadele etmek adına neler yapılabileceğine ilişkin bilinçlendirme çalışmaları yapılmıştır. Son hedef olarak ise Afrika gibi ciddi kuralık yaşayan ülkelere Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi'nin uygulanması belirlenmiştir.


Dünya’da Kuraklık Ne Durumdadır?

Kuraklık, mahsul kıtlığı, orman yangınları ve susuzluk gibi etkilerden kaynaklanmaktadır. Kamu sağlığını en derinden etkileyen ve can kayıpları açısından en yıkıcı doğal afetlerden biri olarak kabul edilmektedir. İklim krizi nedeni ile kuraklık artmıştır. Her geçen gün daha çok kuraklık yaşanmaktadır.

Araştırmalar göstermektedir ki, 2000 yılından bu yana kuraklık %29 artmıştır. Artan kuraklık ile her yıl 55 milyon insan etkilenmeye başlamıştır. Yapılan araştırmalar 1900’lerin başından bu zamana kadar kuralıktan yaklaşık 3 milyar insan etkilendiğini göstermiştir. 11,7 milyon insanın hayatını kaybettiği görülmüştür. 2050 yılına kadar kuralık dünyanın yüzde yetmiş beşinden fazlasını etkileyeceği düşünülmektedir. Gelecek dönemlerde kuraklığın artış içinde olarak daha sık ve şiddetli olarak yaşanacağı düşünülmektedir.


Biyolojik çeşitliliğin korunamaması sonucunda doğal yaşam zarar görmeye başlamıştır. Geçtiğimiz yüzyılda yerli hayvan türleri büyük ölçüde azalmıştır. Aynı zamanda bir milyara yakın tür ise yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Gıda, hammadde ve yerleşke canlıların habitatlarının yok olmasına sebep olmaktadır. Yaşam alanlarını koruyarak ekolojik dengenin sağlanması adına restore etmek en büyük çözümdür. Sürdürebilirlik sağlanarak biyolojik çeşitliği korunmalıdır.


Büyük Yeşil Duvar Projesi Nedir?


Biyolojik çeşitliğin restore edilerek korunması adına yapılan en büyük proje, Büyük Yeşil Duvar Projesi’dir. Afrika’nın bir ucundan diğer ucuna çölleşmenin ilerleyişinin önüne geçmek için yapılmıştır. Çölleşmenin etkilerini durdurmak veya azaltmak adına geniş bir ağaç hattı oluşturulmuştur. Proje ile bozulmuş, kurumuş ve verimsizleşmiş toprak yeniden canlandırılmıştır. 100 milyon hektarlık bir alan restore edilerek milyonlarca canlıya hayat verecek alan dönüştürülmeye başlanmıştır.


Kuraklığın Artması ile Gıda Temini’nde Ne Gibi Sorunlar Yaşanmaya Başlanacaktır?


Halihazırda dünya genelinde 2 milyar insan gıda güvensizliği çekmektedir. Günden güne artan nüfusun gıda teminini sağlıyor olmak zorlaşmaktadır. Beslenmek ve hayatta kalmak için verimli topraklara ihtiyaç vardır. Ancak her geçen çölleşme ilerleyerek verimli topraklara zarar vermeye başlamıştır.


IPCC’nin yapmış olduğu araştırmalar sonucunda ortaya çıkan veriler uyarınca, eskiden verimli olan topraklar çölleşmeye başlamıştır. Yaygın bir şekilde toprakların çölleşmesi ile ekolojik düzen bozulmaya başlamıştır. Çölleşme aynı şiddette ilerlemeye devam edecek olur ise 2030’a kadar dünya nüfusunun %10’u aç kalacaktır. Küresel olarak endüstriyel tarım ve hayvancılığa yönelik talebin artış nedeni ile sürdürülebilir arazi yönetimi sağlanamamaktadır. Çölleşme nedeni ormanlar yok olma tehdidi ile karşı karşıyadır. Ormanlar ile sadece oksijen kaynağı olan ağaçlar değil koca bir ekolojik düzen yok olma tehdidi ile karşı karşıyadır.


IPCC’nin bir başka raporunda görülmektedir ki, toplumlar dünya genelinde var olağan toprakların %70’lik bir alanına doğrudan etki etmektedirler. Nüfus artışı ile birlikte büyük bir oranda kaynak israfı yaşanmaya başlanmıştır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, yağmur ormanları gibi küresel yaşamın sağlanması adına en büyük oksijen kaynağına sahip olan alanların karbon emisyonunu temizlemeye yetmemeye başladığı görülmeye başlanmıştır. Karbon emisyonuna kalkan görevi üstlenen bölgelerde dahi karbon yayılımı görülmeye başlanmıştır.


Kuraklığın ve Çölleşmenin Önüne Geçmek İçin Neler Yapılabilinir?


2030 yılına kadar küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutmak çok elzemdir. Olabildiğince verimli araziler tekrar restore edilerek yenilenmeli ve yeniden sağlıklı hale getirilmelidir. Hükümetlerin ve kurumların haricinde bireylerin de yapması gereken birçok davranış biçimi vardır. Anız yakmak gibi doğaya ve atmosfere zarar veren eylemlerin yapılmaması adına birçok eylemin önüne geçilmeli ve yapanlara yanlış olduğuna dair bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.


Kuraklığa dayanaklı bitkiler yetiştirilerek ve teknolojik altyapı ile çoklaştırılarak kuraklığın önüne geçilebilenecektir. Verimli sulama sistemleri kurularak birçok alan sulanabilecek ve doğal kaynaklar korunabilecektir. Aynı zamanda su arıtma tesisleri oluşturularak su kaynaklarının geri dönüştürülüp kullanılıyor olması çok önemlidir. Bu yüzden su arıtma tesisleri kurulmalıdır. Bununla birlikte erozyonun önüne geçilerek erozyonun yaşanması engellenmelidir. Son olarak ise kuraklığın önüne geçmek adına teknolojik çalışmalar yapılmalıdır. Teknolojik yenilikler ile karbon emisyonu ve sera gazı azaltılmalıdır. Aynı zamanda tohum alanında teknolojik gelişmeler yapılarak yeşil alanlar arttırılabilecektir.


Yazarlar:

Buğçe Ağca

Çağın Ergün


Kaynakça:

28 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page